Hani bizim köyümüz?

Diyarbekir'in kavurucu Temmuz sıcağında koyulmuştuk yola. Yolu bilmediğimiz için kuzenimin akrabası eşlik etmişti bu heyecanlı yolculuğumuza. Bizi dedelerimizin toprağına, babamızın doğduğu yere Hacıosman köyüne götürüyordu. İlk kez köyümüze gidiyorduk. Küçüklükten bu yana anlatılan efsane köyümüz Hacıosman'a dair o kadar beklenti içindeydik ki yolculuğumuz tüm bu beklentileri hayal etmekle geçti:)
Bizi eski tanıdıklar hatta tanımadığımız akrabalarımız karşılayacak yol yorgunluğumuzu ikram edecekleri köyümüzün ayranıyla unutacaktık sonrasında gezecektik köyü ordaki büyükler anlatacaktı bize hiç görmediğimiz dedemizi, babamların küçüklüğünü, anıları... Kaçak çayla demlenecek güzel sohbet hayaliyle geçiyorduk asfaltsız, taşlı yolları...

Ve 2 saatlik yolcuğumuzun sonuna geliyorduk keskin tezek kokusu adeta hoş geldin diyordu bizlere:) Köyümüzü yeşillikler içinde, çeşitli tarlalarla süslenmiş hayal ederken karşımızda sudan uzak üç-beş ağaçlı minik bir köy vardı. Çok şaşkındık bunun köydeki yaşayacağımız tek sürprizin olmadığından habersiz inmiştik arabadan.

Eski akrabalar karşıladı bizi hepsiyle kucaklaşmış kendimizi tanıtmaya başlamıştık ordaki amcalar, babamla küçüklükten arkadaş olduklarıyla başlamıştı bizlere anıları anlatmaya. Ve güzel sohbetler böyle başlamıştı.
Ufak bir turla gezinmeye başladık dedelerimizin toprağını. Kısa süreli gezimize mola verip, babamın- amcalarımın çocukluk arkadaşı aynı zamanda akrabamız olan Orhan amcaların evine gittik. Tanımadığımız akrabalarla tanışıp sohbete koyulduk. Evin bahçeye bakan şirin odasında oturduk bahçedeki çiçeklerin kokusu başımızı döndürdü. Öğlen sıcağı daha da kavuruyordu ki içimizi tam da o an evin küçük kızı elinde bir tepsiyle odaya geldi. Heyecandan gözlerimiz parlamıştı evet gelen bardaklarda köyümüzün ayranı vardı ve içmek için adeta can atıyorduk. Tepsi yakınlaşınca ikramın ayran olmadığını anladım ama yok şaka olmalıydı kola içmeye mi geldik biz hani ayran? diye yüzümüz düştü kuzenlerle. Bardakları aldığımıza alacağımıza pişman olduk tabi ayıp olmasın diye de durumu kurtarmaya da çalıştık:) Ev sahibi köy ayranını sevmeyiz diye düşünmüş kolayı seçmişti. Ayran aşkıyla yanınca mis gibi manda yoğurdu ikram edildi güzelim tandır ekmeğiyle yoğurt kabının içine düştük:) Mis gibi yoğurtla ferahladıktan sonra gezimize kaldığımız yerden devam ettik. Koyun sürüsüne kapılıp gezdik. Ortama hakim olan tavukların horozların sesiyle şenleniyordu her yer. Sakinliğin ve huzurun keyfini sürdük.

Daha önceki yazımda da dediğim gibi "gitmediğimiz görmediğimiz köy bizim değil" gerçekten öyle şu ana kadar yaşanan sürprizler hayalimdeki köyün yanından geçmiyordu. Ama bu kadarla sınırlı değil bakın sonrasında neler oluyor?

Sıcaktan bunalıp bahçeye çıkmak istediğimizde bahçe kapıları kapandı bir anda. Evin sahibi Orhan amca evin içindeki gizli dolabın önüne geçip perdeyi çekti ve dolap göründü. Bahçeye çıkmamıza neden izin vermediğini anlamaya çalışırken dolabın kapısı açıldı sürprizzzzzzz! Karşımızda bir klima vardı:) Klimayı kumanda edip ayarlayan amca bir yana dursun klimaya bakakalmıştım. Hani benim köyümün doğallığı saflığı dedim kendi kendime:) Hiç de büyüklerimin anlattığı gibi değildi şu yaşananlar ne işi var klimanın diye hayıflanırken ben, telefonuyla fotoğraf çeken kuzenimin yanına evin minik oğlu geldi. Çocuk çekilen fotoğrafları istiyordu, kuzenim ben bunların hepsini tab edip yollarım sana dedi. Bir yandan fotoğrafına bakan minik telefonu enine boyuna süzüp kalktı yerinden. Odasına gidip bir çantayla geri geldi yanımıza. Bize yaptığı resimleri, ödevlerini göstereceğini sanarken çantanın içinden bir kutu çıktı ve kutunun içinden bir laptop! Ufaklık usb bağlantı kablosunu çıkarıp telefona bağlayıp fotoğrafları kaydetti bilgisayarına.
Kuzenimle o anki ifademizi asla unutamam:)

Fotoğrafları da bilgisayara aktardıktan sonra köyü gezmeye başladık yaşanmışlıklar, anılarda bizimle geziyordu her yerde anlatılanlar canlanıyordu gözümüzde.
Küçükken hep anlatılan traktör gezmelerini merak ediyorduk. Tarlaya giderken traktörden düşme anılarını yaşamış gibi ezberlemiştik. Aynı geziyi yapmak için heyecanlanıyorduk ki karşımızda son model traktörü görünce bütün heyecanımız hevesimiz kaçtı:)

Bizim köy pek gelişmiş öyleki gelişmelerin ardı arkası gelmedi koca bir gün boyunca:) Yine de traktöre binmek eğlenceliydi. Ayran beklerken kolanın gelmesi, bahçeden alıkoyan klima, ufaklığın laptopu hepsi ayrı komediydi. Bizim köyden haberler böyle sizde durumlar nasıl? :)
Yasal Uyarı: Tüm hakları www.sibelizliyor.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi yazı ve fotoğrafların tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.

Yorumlar

  1. Ben bu hikayeyi ilk dinlediğimde de yüzümde şaşkınlık gülümseme hepsi aynı anda olusuvermişti...Ne yazık ki masumiyet doğallık kayboluyor her yerde her şeyde,bizim köyün de pek farkı yok sizin oralardan bi tek klima yok işte bak o konuda şanslıyız Karadeniz'in klimaya ihtiyacı yok çünkü geri kalan tüm modernleşme özgünlükten kaybolma hepsi mevcut.Ama önemli olan yine de keyif alabilmek,o özlemden birşeyler çıkarabilmek,bu yazı gibi güzel şeyler mesela;ellerine en çok da yüreğine sağlık canım :)

    YanıtlaSil
  2. Zaman değişir insanlar değişir bu kadar mı ? :))

    YanıtlaSil

Yorum Gönder