İthaki Yayınları'ndan bu hafta çıkan kitaplar (19.09.2019)

               
İthaki Yayınları'ndan bu hafta çıkan 7 yeni ktap raflardaki yerini aldı. "Unutulmuş Fantastik Klasikler"den "Sandman 6"ya, Le Fanu'nün vampirinden zombi felsefesine İthaki kitapları'nı gelin kitapları hep birlikte inceleyelim...
                  
Fantastes

G. K. Chesterton, W. H. Auden, J. R. R. Tolkien ve C. S. Lewis gibi yazarları etkileyen, fantastik edebiyatın kurucularından İskoçyalı yazar George MacDonald başka dünyaların şarkısını ilk duyanlardandı. Dönemin anlayışına aykırı gelen düşüncelerinden dolayı din adamlığı görevini bırakmak zorunda kalan George MacDonald peri masallarının dünyasını o âna kadar kimsenin anlatmadığı biçimde yazdı. “Ben çocuklar için yazmıyorum, beş, elli ya da yetmiş yaşında olsalar bile çocuksu kalanlar için yazıyorum,” diyen MacDonald, yakın arkadaşı olan Lewis Carroll’ın da akıl hocalarındandı.

Fantastes, Yunancada “yolu olmayan” ve “tırmanış” anlamına gelen Anodos isimli kahramanımızın periler diyarında yaşadığı rüyaya benzer maceralarını anlatır. Anodos bu dünyada ağaç perileriyle, kendi gölgesiyle, şanlı şövalyelerle karşılaşacak, peri kraliçesinin sarayını ziyaret edecek, aklının alamayacağı hikâyeler dinleyecektir. Fantastes büyülü bir dünyanın hüzünlü, şaşırtıcı hikâyesi. Tam ulaşacağınızı düşündüğünüzde yine elinizden kaçırdığınız bir ufuk çizgisi.

“Karakterlerimin bazılarını doğrudan George MacDonald’a borçluyum.”
– J. R. R. Tolkien

“George MacDonald’ı ustam olarak gördüğüm gerçeğini asla saklamadım, hatta ondan alıntı yapmadığım tek bir kitabım yoktur herhalde.”
– C. S. Lewis

“On dokuzuncu yüzyılın en önemli yazarlarından.”
– W. H. Auden

C. S. Lewis’in önsözüyle

Dünyanın Ötesindeki Orman
Sanayi öncesi zanaata ve idile olan özlemini, Viktoryen dönem gündelik hayatının hayli ötesine düşen bir hayal âlemi yaratarak okura aktaran William Morris, hayal dünyasını doğaüstüyle birleştiren ilk yazarlardan. Yazarlığının yanı sıra şair, çevirmen ve ressam olarak da tanınan Morris, aynı zamanda Britanya’nın önde gelen erken dönem sosyalistlerinden olduğundan, kendisi için ideoloji ile kurgu birbirinden ayrılması mümkün olmayan bir ikiliydi. Gerek şiirsel üslubu gerekse hayali dünyalarıyla günümüz fantazi yazınını derinden etkileyen yazar, özellikle C. S. Lewis ve J. R. R. Tolkien için önemli bir esin kaynağıydı.

Tamamıyla kurgusal bir dünyaya sahip ilk roman olan Dünyanın Ötesindeki Orman, mutsuz evliliği henüz bitmiş olan Golden Walter’ın, yaşadığı şehirden kaçmak için bir deniz seyahatine çıkmasıyla başlar. Karşılaştığı bir fırtına sonucunda kendini gizemli bir ormanda bulur. Hem yerli halkı hem de insanı şaşırtan doğasıyla bu orman, Walter’ın bildiği dünyaya hiç benzememektedir. Dünyanın Ötesindeki Orman, yeni bir diyarın ve imkânsız aşkın serüveni. Hayalinizdeki dünyanın gerçeğe döndüğü ânın ta kendisi.

“Yüzüklerin Efendisi’ni yazarken William Morris’ten fazlasıyla esinlendim.”
– J. R. R. Tolkien

“Şüphesiz ki William Morris 19. yüzyılın Tolkien’idir.” –Lin Carter

Sandman 6: Fabllar ve Yansımalar 
Tüm zamanların hem en popüler hem de eleştirmenlerce en çok beğenilen grafik romanlarından biri olan SANDMAN, çizgi roman dünyasında olgun ve lirik fantazinin dönüm noktası oldu. Mecranın en aranan sanatçılarının resimlendirdiği seri, modern ve antik mitolojilerin çağdaş kurgularla, tarihi dramalarla ve efsanelerle beraber dokunduğu zengin bir karışım.

SANDMAN’in altıncı cildi olan Fabllar ve Yansımalar’da Düşler Lordu dokuz yeni öyküyle karşımıza çıkıyor. Geçmişin sisinde yaşayan hayatlardan günümüzün kâbuslarına kadar sirayet ettiği bu öykülerde imparatorlar ve casuslar, aktörler ve kuzgunlar hatta kurtadamlar rüyalarda buluşuyor.
Hayat ve aşk, iktidar ve karanlık bu rüyaları asla terk etmiyor.

Gene Wolfe’un önsözüyle

Carmilla
Vampir anlatısının kurucularından Le Fanu, Carmilla’da okuru Viktoryen dönem şatolarında, tekinsiz ormanlarında bir yürüyüşe çıkarıyor. Adabımuaşeret, beş çayları, rüyalara sızan meşum karaltılar ve mütemadiyen dizginlenen çılgın arzular.

Doğaüstüne meraklı bir dedektif olan Doktor Hesselius’un maceralarından biri olarak kaleme alınan Carmilla kadın karakterler etrafında gelişmesi, hemcinse duyulan ilgiyi yansıtması ve gizemlerini keyif alınası bir tempoda açık eden kurgusuyla türün diğer eserleri arasından sıyrılmayı başarmış bir klasik.

Babası ile beraber kentten uzak bir şatoda yaşayan genç Laura, ümitsizce arkadaş özlemi çekmektedir. Tam da bu sırada bir kaza eseri şatolarına misafir ettikleri Carmilla’yla kendine uygun bir arkadaş bulduğunu düşünür ancak Carmilla her geçen gün garipleşen davranışları ve bazen de kendini kaybetmesiyle Laura’yı ürkütmektedir. Yakın köylerde baş gösteren hastalık ve ölümler hem Laura’yı hem de babasını endişelendirmeye başlar ve gözler ister istemez gizemli misafirlerine çevrilir.

Her kederli mâcera bir kabusla başlar…

Yaşayan Ölüler: Sinema, Biyopolitika ve Felsefe
“…zombi, halen siyasal itibarını kuram düzeyinde tam anlamıyla kazanabilmiş değil. İrin ve iltihap dolu, yaralı bereli bedeni, öfkeden çarpılmış yüzü ve dinmek bilmez nefretiyle siyasal potansiyelinin bütün boyutlarıyla keşfedilmesini bekliyor hâlâ. İşin doğrusu, böyle bir canavarlık algısı karşısında bu beklentiyi karşılamak zor ama zombiler hakkında giderek büyüyen literatür bunun hem siyaset teorisi ve felsefesi hem de sinema çalışmaları açısından kaçınılmaz bir görev olduğunu gösteriyor. Görünen o ki zombiler, teoriye daha fazla bulaşmak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar. Kim bilir, belki de bu, siyaset teorisi için de, tıpkı insan dünyası için olduğu gibi, bir kıyamete değil de yeni bir başlangıca gebedir.”

İçinde soluk alıp verdiğimiz, ne var ki anlam saptamanın giderek zorlaştığı, küresel ama “dünyasız” bir toplumsal evrende, yaşam ve ölüm arasındaki gerilime odaklanan figürler çoğalıyor. İşte Onur Kartal, Yaşayan Ölüler: Sinema, Biyopolitika ve Felsefe’de, “beyazperdenin en dehşet verici anti-kahramanları sıralamasında zirveye oynayan bir figür”ün, son zamanlarda popülerliği iyiden iyiye artan zombi figürünün muhtelif tezahürlerini mercek altına alıyor.

Kökeni Haiti’de yatan zombinin sinema alanında Victor Halperin’in White Zombie’siyle başlayıp George A. Romero’nun filmlerine, The Walking Dead ve Game of Thrones gibi dizilere kadar uzanan tarihsel seyri, felsefe, antropoloji ve tarihi içine alan disiplinlerarası bir çerçevede ele alınıyor burada. Zombi figürünün özellikle son yüzyılda ne gibi saikler etrafında seyir ve tartışma konusu edildiği, farklı kuramsal bakışları diyaloğa sokan dinamik bir yaklaşımla ortaya konuyor.

“Cehennemvari bir sona değil, mucizevi bir başlangıca tanıklık etmek için.”

Bir Küçük Delilik
Delirse de sokağa bakmaya, sevdiklerini beklemeye, çamaşır asmaya ya da yemek yapmaya nasıl devam eder insan? Akıl, kafesini parçalayıp göğüne kavuşmak isteyen bir kuş gibi ötmeye başladığında dans etmek mi doğru çığlık atmak mı? Korkunun dişleri sahiden de sipsivri ve kanlı mı? Tutar mı tavşanın bedduası?

Arzu Uçar, 2015 Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü’nü alan Dış Kapının Mandalı’ndan sonra ikinci öykü kitabı Bir Küçük Delilik ile tekrar merhaba diyor okuruna. Oyun oynamayı, şaşırtmayı ve okura soru sordurmayı seven bir yazarla karşı karşıyayız.

“Ben bazen ölüyorum. Belki size de oluyordur. Öyle kıpırtısız, nefessiz kalmak gibi değil. Sırtından göğsüne bir ilmek atıyorum hayatın. Önce delmek, sonra sağlamlaştırmak için kendimi.”

Yedikuleli Mansur
Galata Kulesi’nin akbabayı andıran gölgesi. Bıçak parıltıları, şarap kokuları, sarhoşların koynunda yattığı eğri büğrü sokaklar, bükülen kaytan bıyıklar, kadı neferlerinin ayak patırtıları, külhani topuk vurmalar, başlayan ve biten efsaneler, zorbaların kanunu, kanunun falakası…

Sultan Süleyman Han’ın saltanatının son senelerinde, zorbazların ipinin ucunu çoktan kaçırmış Kara Şaban Ağa, zorbazlığa namzet Mansur, simyaya tövbeli meyhaneci Panayot, insan kaçkını ve daim karanlıkta yürüyen Ayı Osman Ağa, zorbazların rüzgârında savrulan Roza ve bir nice tılsımlı, efsunlu, ürpertili mekân ve mavra…
Yedikuleli Mansur, Pangea Kitaplığı’na önceki baskılarda bulunmayan Kanlı Pençe adlı tamamlayıcı öyküsüyle beraber geçiyor. Kısmen korkulu, ziyadesiyle fantastik ve tarihi bir sergüzeşt…

“ Kurt âdem, oburu yere çökertip suratını parçalamaya hamle yaptığı sırada Panayot, yerine gelen şuurunun ve güven duygusunun tesiri ile bir şeyi fark etti. Obur’un boynunda iple asılı, ancak kendisinin görebileceği erguvan renkte şualar saçan bir bebek mumyası vardı. Uğursuz mumyadan cehennemî kükürt kokusundan ve insanı manen çökerten tuhaf bir ağırlık hissi yaratmasından bir tılsım olduğu üç günlük yoldan belli olmaktaydı. Bir anda ayağa fırlayıp bağırdı: ‘Osman Agamu! Öldürmeyesin vre! Bunun derdi baskadir! Boynundaki mumyanin iplerini kesin, efsun vardir!’ ”

Yorumlar

Yorum Gönder