Değerli yazar İpek Ongun’un kızı Defne Ongun Müminoğlu yeni kitap serileriyle bizlere sürpriz yaptı. Defne Ongun Müminoğlu ile yeni kitaplarından ve pandemiyle ekrana adeta bağlanan çocuklarımıza nasıl kitap sevgisini kazandırabileceğimize dair röportaj yaptık. Keyifli röportaj için bir kez daha kendisine ve ekibine teşekkür ediyorum.
2018'de okurlarla buluşturduğunuz Renkgiller’i yepyeni çizgileri ve renkleriyle
yeniden buluşturdunuz? Esin kaynağınız ne oldu?
“Burcu ve Berk ile” serisi bızdıklara ve onların ebeveynlerine hayatta
karşılaştığımız çeşitli olaylarda veya kendimizi bulduğumuz durumlarda yol
gösterme görevini üstlenmişti. Her bir kitapta farklı uzmanlarla çalışarak,
ciddi detayları olan bir içeriği tatlı hikâyeler çerçevesinde sunmuştuk.
Bu seriyi takip edecek yeni karakterlerimizin farklı,
renkli, eğlenceli olmasını arzu ettim. Onların da bir misyonu olacaktı tabii
ki. Benim için bu olmazsa olmaz. Kitaplar minicik de olsa bir şey öğretsin, yol
göstersin, çaktırmadan bilgilendirsin istiyorum. Ama bu seferki
karakterlerimizin, yani Renkgiller’in çılgın bir aile olmasını hayal ettim.
Herkesin “normal” olarak tanımladığı yapıdan farklılıkları olsun, “normal”
olgusunu biraz sorgulayalım istedim. Bu nedenle saçları, evleri, yaşam tarzları
ve tüylü dostları alışık olduğumuz gibi değil.
Bu eğlenceli aile bizleri değişik ortamlara soksun, hareket
etmemizi, keşfetmemizi sağlasın, bizleri biraz evimizin dışında aktif olmaya
iteklesin istedim. Teknolojinin çepeçevre sardığı bu ortamda biraz doğal
yaşayabilmek, ekran dışında, dostlarımızla, ailemizle çılgınca bir şeyler
yapmak, keşfetmek, yenilenmek hepimizin ama en başta da çocuklarımızın ihtiyacı
gibi hissediyorum. Öze dönmek, doğada olmak, sormak, araştırmak, keşfetmek ve
keşfettikleriyle heyecanlanmak bence.
Renkgiller ailesi hem modern hem de geleneksel bir aile,
özellikle Oyun Peşinde biz yetişkinleri de çocukluğumuza götürüyor,
çocuklarımıza çocukluk oyunlarımızı öğretiyorsunuz. Renkgiller ailesini nasıl
kurdunuz? Nasıl başladı bu güzel hikaye?
Bir önceki cevabımda da belirttiğim gibi, çılgın ailemizin son derece temel
konularda bizlere yol göstermesini, en basit ama bir o kadar da önemli
ihtiyaçlarımızı hatırlatmasını, temel sosyalliği örneklemesini istedim. Oyun
Peşinde bizlere sosyalleşerek oyun oynamayı, sıkıldığımız anlarda basit
sistemlerle kendi kendimize oyun üretebilmeyi hatırlatırken, Yollarda ve Kampta
kitapları evin dışında yapılacak keşifleri bizlere sunuyor. Sadece çocukların
değil, biz yetişkinlerin de bu en temel, en basit ancak hayatımızın belki de en
kalıcı konularına ihtiyacı olduğuna inanıyorum. İnsanın insanla oynadığı, oyun
oynarken öğrendiği bir çocukluktan geliyorum. Sokağa çıkar arkadaş bulurduk.
Elimizde ne varsa onunla bir oyun yaratırdık. Çok saf ve çok doğaldık. Ve tabii
çok hareketli. Tüm gün sokakta koş, oyna…
Kamp yapmak, arabayla, trenle yolculuk yapmak, yeni yerleri ve doğayı keşfetmek
kadar heyecan verici başka bir şey var mı? Çocukluğumdaki pek çok yaşanmışlık
da bu seride bana arkadaş oldu, yol gösterdi. Hâlâ en güzel anılarım o
günlerdendir. Bu zamanın çocuklarının da ileride “Ne güzel ekranda oyun
oynardık” değil de “Kampta tilkinin nasıl da karşımıza çıktığını hatırlıyor musun?”
diyeceğine inanıyorum. Yaşanmışlıklar akılda kalıyor.
Pandemi dönemine kadar ekranlardan uzak tuttuğumuz
çocuklar pandemiyle ekran başından ayrılamaz oldu. Eğitim, oyun derken ekran
ile daha da yakınlaştılar, bu anlamda neler söylemek istersiniz?
Maalesef bu durum hepimiz ve tüm dünya için geçerli. Sadece çocuklar da
değil, biz yetişkinler de ekran bağımlısı olduk. Çocukların durumuysa iyice
zor. Sabahtan öğleden sonranın geç saatlerine kadar ekran karşısında bir şey
öğrenmeye çalışıyorlar. (O da şanslılarsa…) Normalde okula gidip, akabinde kafa
dağıtmak için bir şeyler seyreden veya dijital oyunlara yönlenen çocukların bu
ihtiyacı ortadan kalkmadığı için, ekran sonrası yine ekran durumu var. Onları
eleştiremeyiz. Ama belki farklı aktivitelere yönlendirerek, birlikte eğlenceli
şekilde vakit geçirebiliriz. Bunun için biz yetişkinlere çok iş düşüyor tabii.
“Haydi sen git oyna” demekle iş bitmiyor.
Ekranlara bağlı olduğumuz bu dönemde kitap okuma
alışkanlığı nasıl kazandırılmalı?
En eğlenceli, onları en çok çeken ne varsa onu okumaları için fırsat sunmak
lazım diye düşünüyorum. Bu bir dergi de olabilir, bir çizgi roman da. Veya çok
heyecanlı bir macera kitabı. Birlikte kitap okumak, birbirinin kitaplarını
karıştırmak, hatta bizlerin onların okuduklarını okumamız bence paylaşım
açısından da çok güzel, çok faydalı.
Konuşacak konumuz neden kitaplar olmasın? Kitap okumayı görev gibi değil de
birlikte yapılacak keyifli bir aktiviteye dönüştürmek için yaratıcılığımızı da
kullanabiliriz. Kitapların içerisine yerleştireceğimiz ipuçlarıyla oynanacak
bir hazine avı, gece evde kuracağımız bir çadırın içerisinde el feneriyle kitap
okuma, renkli minderlerle rahat bir okuma köşesi yaratma, birlikte bir
kitabevine gidip (özellikle bağımsız çocuk kitabevleri bu iş için ideal) vakit
geçirmek, kitapları karıştırmak… Hepsi sevgiyle, keyifle olacak şeyler. Kitap
okumayı da akılda kalıcı anılara dönüştürmek kalıcı bir alışkanlık olmasını
sağlayacak diye düşüyorum.
Yeni kitap ya da başka projeleriniz var mı?
Olmaz mı:) “Burcu ve Berk ile” serimize yeni bir konu geliyor. Bir senedir
hazır bekliyordu. Şu an çizim aşamasında. Onun dışında bir de iki yazarlı bir
projemiz var. Onun da çizimleri tamamlandı. Dizgi aşamasında. Umarım kısa
sürede o da raflarda yer alacak. Ve tabii kafada da bir sürü proje uçuşuyor.
Beynim beni rahat bırakmıyor:)
Yorumlar
Yorum Gönder